27 Aralık 2013 Cuma

HAYIRLI CUMALAR

ASHABU'L-UHDUD

Hz. Suheyb (r.a.) Rasulullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. Bir gün giderken rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu.
Bir gün delikanlıyı sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikâyet etti. Rahip ona:
"Eğer sihirbazdan dövecek diye korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tembihte bulundu.
O bu halde devam eder iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine:
"Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve:
"Allah’ım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahip ona:
"Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakin benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözleri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah’tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.
Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz Allah’tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona:
"Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah’tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona:
"Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da:
"Dininden don!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.
"Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini talep edin; dönerse ne âlâ, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan:
"Allah’ım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi.
"Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve:
"Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âlâ, değilse onu denize atin!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada:
"Allah’ım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan.
"Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a:
"Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan:
"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra:
"Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah’ın rahmetine kavuşup öldü. Halk:
"Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve:
"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlanın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral:
"Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi.
İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu:
"Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi "

[Kütüb-i Sitte H.N:4958; Müslim, Zühd 73, (3005); Tirmizi, Tefsir, Burûc, (3337)]

26 Aralık 2013 Perşembe

KİTAPCIKLARIM

 CİLTLETMEYE GÖNDERDİĞİM KİTAPCIKLARIMIN BİR KISMI GELDİ....

İŞTE ONLARDAN BAZILARI;

  • Kurban  risalesi (osmanlıca)
  • Mı'yarı Adalet (osmanlıca)
  • Kaside-i bürde dersi notları
  • Kavaid-i Külliyye (mir'atı mecelle'den -osmanlıca)
  • Özbursa seminer ders notları
  • Nuhbetül-leali Fi şerhil emali (arapca)
  • Osmanlı'da Kardeş katli, hilei şeriyye, tesettür ve avretin hükümleri, elbisede aranan vasıflar, kaza ile fetva arasındaki farklar
  • Asr suresinde insanlığın kurtuluş ilkeleri
  • mev'ıza hazırlama usulü
  • Mezhepler ile alakalı malumat
  • Zulme ugrayan ilk sufiler
  • Osmanlı devlet teşkilatında ilmiyyenin yeri
  • Endülüs tarihi üzerine notlar
  • Alaka ve isa goci
  • Fıkıh ile alakalı malumatlar
  • İslamda tesettür ve örtünmek
  • Vakıf malları ile alakalı dikkat edilmesi gereken notlar
  • Kavaidi Külliyye (türkce)
  • Yuşa As.'ın hayatı
  • Osmanlı medrese teşkilatı
  • Tasavvuf ile alakalı notlar
  • Fatih'in Ayasofya vakfiyesi
  • Muhtelif makaleler
  • Tecvit malumatları
  • Risalei Birgivi (Osmanlıca el yazması aslından kendi çevirim)
  • Kişisel gelişim ve eğitim notları
  • İslam ve medeniyetler tarihi
  • 18. yy da ulema ve meşayih ilişkileri

Bunlarla beraber burada zikri muktezayı makama mutabık olmayan birçok derleme notlar


24 Aralık 2013 Salı

MARİFETNAME

9007101300001 Barkod Numarasıyla Kütüphanemin 1. Kitabı
MARİFETNAME

Mârifetnâme. İbrahim Hakkı Erzurûmî'nin (ö. 1194/1780) başta ahlâk ve tasavvuf konularına yerveren çok yönlü eseri.
          Eserin girişinde telifinin 1170 (1757) yılında tamamlandığı ifade edilmiş, müellif, oğlu Seyyid Ahmed Naîmî için kaleme aldığı eserinin yazılış amacını ve planını da belirtmiştir. Dünya ve âhiretin İnsan için,
insanın da yaratıcısını bilmek için halkedildiğini, ancak rabbi bilmenin nefsi bilmeye, nefsi bilmenin de kişinin hem kendi maddî varlığını hem fizik âlemini bilmesine bağlı olduğunu söyleyen müellif bu sebeple eserinde astronomi, fizyoloji, psikoloji ve hikmetin yanı sıra kalbî ilimlerden ve irfan alanından faydalanarak açıklamalar yaptığını kaydetmiştir. Kitabının bir mukaddime, üç ana bölüm ve bir hatimeden oluştuğunu belirten İbrahim Hakkı oğlunun şahsında okuyucularına eserden çıkaracağı sonuçları, alacağı dersleri özet halinde anlatmaktadır.
           Mârifetnâme'de ana bölümler (fen) bab, fasıl ve nevi adıyla alt başlıklara ayrılmıştır. Dört fasıldan meydana gelen mukaddimenin ilk faslı dünya ve âhiret âlemlerinin kuruluş ve işleyişiyle ilgili olarak seksen civarında âyetle başlamakta, ardından tefsir ve hadis ehline dayandırılarak eski kozmografya bilgilerine yer verilmektedir. Mukaddimenin son konularını kıyamet alâmetleri, sûra üflenişten itibaren âhiret halleri ve
mekânları teşkil etmektedir.Üç bab ve yirmidört fasıldan meydana gelen birinci bölüm madde âleminin yaratılış ve Özelliklerine ayrılmış olup birinci bab İslâm filozoflarının vücûb ve imkân yöntemi çerçevesinde isbât-ı vâcible başlamış. Meşşâî gelenekteki beş cevher, dokuz araz hakkında kısa bilgi verilmiştir. Ardından akıllar,nefisler, felekler ve dört unsurdan sözedilmiş, maddenin başlangıç noktası olan çamurdan bitkiye,oradan hayvana ve nihayet insana doğru gelişen bir tür tekâmül süreci anlatılmış, nûr-i ilâhîden başlayıp toprağa iniş ve oradan nûr-i ilâhîye yükseliş şeklindeki devirden söz edilmiştir.Birinci bab hesap ilmiyle devam etmekte ve hendese bahisleriyle son bulmaktadır.
        On fasıldan olu şan ikinci babda âlemin küre şeklinde olduğu belirtildikten sonra âyetlerle de istidlâlde bulunularak ehl-i hey'et ve hükemâ yöntemiyle felekler âleminin kuruluş ve işleyişi, burçlar, Zühal'den başlayıp en alttaki ay feleği dahil yedi gezegen hakkında geniş bilgi verilmiş, muhtelif şekiller çizilmiş ve cetveller düzenlenmiştir. 
          Üçüncü babda ay altı dünyası (ecsâm-ı süfliyye) ve dört unsur üzerinde durulmuş, bu âlemdeki oluşum ve değişimlerle müellifin "hey'et-i cedide" dediği Copernicus sistemi anlatılmıştır. Bu babın muhtelif fasıllarında çeşitli şekil ve cetvellerle eski ve yeni astronomi bilgilerine dair uygulama Örnekleri gösterilmiştir.İkinci bölüm beş bab ve onsekiz fasıldan oluşur. İlk dört babda fizyolojinin faydaları, fizyoloji yardımıyla insan bedeninin tanıtılması, beden ve ruh münasebeti, organların çalışması, damarlar, nefs-i tabîiyye, nefs-i nebâtiyye. nefs-i hayvâniyye. zahirî ve bâtını duyular hakkında bilgi verilmiş,dördüncü babın son faslında organların şeklinden hareketle kişinin psikolojik yeteneklerini ve ahlâkını tahmin etme (ilm-i kıyafet) tekniği anlatılmıştır. Beşinci babda insanın maddî ve psikolojik özellikleriyle dış dünya, zaman ve mekân, ayrıca âlem-i insanla âlem-i âhiret arasında benzerlik ve bir tür ilişki kurma tecrübesi üzerinde durulmuş, buna kişinin kendi varlığı, sıfatları ve tasarruflarından esinlenerek Allah'ın varlığı, sıfatları ve tasarrufları hakkında fikir edinmesi konusu eklenmiş, insân-ı kâmilin alâmetleri incelenmiştir. Beden sağlığı, İlâçlar, sağlıkla ilgileri açısından yiyecek ve İçecekler ve giyim şekli hakkında açıklamalarda bulunulmuştur.
Mârifetnâme'nin üçüncü bölümü beş bab, yirmi yedi fasıldan meydana gelmektedir. Eserin İlk iki bölümünün üçüncü bölüme giriş teşkil ettiğini
söylemek mümkündür. Kitabın başında belirttiği gibi müellif birinci bölümle okuyucunun dış âlemi, ikincisiyle kendini tanımasını amaçlamış, üçüncü bölümüylede mâsivâya vâkıf olduktan sonra ondan ayrılarak mârifetullah ve kurb-i ilâhî saadetini bulup burada kalmasını hedeflemiştir. Üçüncü bölümün birinci babında Kitap ve Sünnet'e uymanın önemi vurgulanmış, müellifin döneminden itibaren günümüze kadar Sünnî bir akîde olarak tekrar edilen, "Huda rabbim nebim hakka Muham-med'dir resûlullah Hem İslâm dînidir dînim kitâbımdır kelâmullah" diye başlayan 116 beyitlik manzume ile akaidin tashihi istenmiş, ardından temizlik hükümleriyle namaz hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra dünyanın önemsizliği, beka âleminin ehemmiyeti ve Allah'a gönül bağlamanın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Feyiz ve irfan merkezi olan kalbin mahiyeti ve özellikleriyle aklın mahiyeti ve kalple münasebeti ele alınmış, Sünnî tasavvuf anlayışı çerçevesinde tasavvufun kavram ve konularına oldukça yalın bir üslûpla geniş biçimde yer verilmiştir.Halk arasında şöhret bulan ve, "Hak serleri hayr eyler Zannetme ki gayr eyler" beytiyle başlayan, Tefvîznâme" adını verdiği otuz bir beyitlik manzume üçüncü babın sonunda yer almaktadır. Evliyaya ait ilim, evliyanın üstün vasıfları ve kerametleri, seçkin velîlerin tercih ettiği Nakşibendî tarikatının erkân ve hakikatleriyle yöntemleri de üçüncü bölümün konuları arasındadır. Bölümün son babında seyrü sülûkün hal ve merhaleleri ele alınmış, nefsin mertebeleri anlatılmış, müellifin ve babası Osman Efendi'nin şeyhi olan ve "Fakîrullah" diye tanınan İsmail Tillovî'nin tercüme-i hâline, babasının ve kendisinin ona intisap edişine dair bilgilere yer verilmiştir.
Eserin dört fasıldan meydana gelen hatimesi her sınıftan insanla birlikte yaşamanın âdabı konusundadır. Burada Resûl-i Ekrem'in örnek alınmasının
gereği belirtildikten sonra insanlara yönelik davranışların nezaket, şefkat ve merhamet çerçevesinde yürütülmesine vurgu yapan birçok âyet, hadis,meşhur söz sıralanmış ve farklı sınıflara mensup kişilerin davranışlarında riayet edecekleri görgü kuralları anlatılmıştır. Ardından din âlimleriyle evliya zümresinin umûr-i hâriciyyesine dair âdâb ve erkâna yer verilmiş. çeşitli organlar vasıtasıyla işlenebilecek günahlar tek tek sayılmış ve bunların sebepleri anlatılmıştır. Hatimenin sonunda kolayca ezberlemenin on yolu, unutmanın on sebebi, fakirliğe götüren kırk sebep, zenginliğe götüren yirmi hareket tarzı sıralanmıştır. Hacimli bir eser olan Mârifetnâme''de ve özellikle üçüncü bölümde bir kısmı Arapça ve Farsça olan çok sayıda manzume yer almakta, kitapta ayrıca yirmi iki şekil ve çeşitli cetveller bulunmaktadır.

        Mârifetname tasavvuf, ahlâk, kelâm ve fıkıh gibi ilimlerle aritmetik,geometri, astronomi, fizyoloji ve psikoloji gibi disiplinlere dair dönemindeki bilgi ve kültürü kuşatan ansiklopedik nitelikte bir eser olup müellifin astronomi, coğrafya vb. alanlardaki yeni bazı gelişmelere  vukufunu göstermekte, bilhassa tasavvufî-ahlâkî bölümlerdeki ifade ve üslûp özelliği onun samimi dindarlığını ve tasavvuf ilkelere gönülden bağlılığını yansıtmaktadır. İbrahim Hakkı'nın Allah'a yükselen aşkı, yaratılmışlara yönelen sevgi ve şefkati daha çok manzumelerinde etkileyici bir atmosfer meydana getirmektedir. Eser Osmanlı tasavvufunun tipik ve canlı bîr örneğidir. Dünyanın anlamı ve değeri, kalbin mahiyeti ve mârifetullahla ilgisi gibi konulara dair açıklamalarında,tasavvuf adına ortaya çıkmış olan İbâhîlik taraftarlarına yöneltilen eleştirilerde ve Özellikle ahlâkî konularda Gazzâlî'nin İhyâ ü 'ulûmi'd-dîn'inden geniş ölçüde faydalanıldığı anlaşılmaktadır. Müellif, İnsan anatomisi ve fizyolojisi konularında İbn Sînâ'nın el-Kanûn fi't-tibb'ından yararlanmakla birlikte kendi
gözlemlerini de geniş ölçüde ortaya koymuştur. Yine psikoloji ve insanın ahlâkına temel oluşturan güçlerle ilgili bilgiler İbn Sînâcı geleneğin bir
devamıdır. Mârifetnâme'de işlenen konuların ait oldukları alanlara göre ehl-i tefsîr ve hadis, ehl-i hikmet, ehl-i hisâb, ehl-i hey'et, ehl-i irfana ve ehlullaha sık sık göndermeler Yapılmıştır.
Mârifetnâme'nin İbrahim Hakkfnın en önemli eseri olduğu bilinmektedir. Onun Urvetü'l-İslâm, Nuhbetü'l'kelâm ve Ülfetü'l-enâm adlı eserleri büyük ölçüde Mârifetnâme'den yaptığı alıntılarla meydana gelmiştir.Eserin birçok yazma nüshasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Sadece Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki nüshalarının sayısı yirmiyi aşmaktadır. Kitabın birçok baskısı yapılmış Turgut Ulusoy tarafından ko nuları arasında takdim tehir yapılarak ve bazı kısımları çıkarılmak suretiyle (İstan bul 1972-1974),
ayrıca Durali Yılmaz Hüsnü Kılıç ve Faruk Meyan tarafından (İstanbul 1999) bugünkü Türkçe'ye aktarılmıştır. Eser hakkında yapılan çalışmaların çoğu müellifi ve onun başta astronomi olmak üzere ilim anlayışı etrafında gerçekleştirilmiştir. Bunlar arasında Âmil Çelebioğ-lu'nun Erzurumlu İbrahim Hakkı adlı eseri, Mehmet Ali Ayni'nin "Şeyh İbrahim Hakkı" ve Ekmeleddin İhsanoğlu'nun "Batı Bilimi ve Osmanlı Dünyası" adlı makaleleriyle, Abdülkuddus Bingöl'ün "Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın İlim Anlayışı" isimli yazısı zikredilebilir. 



21 Aralık 2013 Cumartesi

YAVUZ SULTAN SELİM HAN HZ.LERİ

Dem gerek hem dem gerek demiştik ya.....


sahlep + fıstık + (ve de)kitap
Hersey için uygun bir ortam aranır da kitap okumak öyle alelade olur mu? Kitap okuma ortamı her ortamın üstündedir. Bu sebeple evvela ortamın demini ayarladık. Sonrasında  da Allah Dostlarının o himmetli deryalarından nasibimizi almak üzere bıraktık kendimizi o deryaya. Mevlam onlara muhabbet yüzü suyu hurmetine bize şefaatçi kılsın. Amin

20 Aralık 2013 Cuma

DEM GEREK HEM DEM GEREK

YUNUS EMRE VE MOLLA KASIM'IN MEŞHUR HİKAYESİNİ DUYMAYAN YOKTUR HERHALDE

Molla Kasım kendini topluma adamış bir babayiğittir. Bilumum tabakat (biyografik silsile) kitapları, onun ilk atasının yine Molla Kasım ismiyle, Yunus Emre çağında yaşadığını zikrediyorlar. Rivayete göre Bizim Yunus, hayatı boyunca üç bin manzume yazmış. Daha sonra, bazı Yunus hayranları tarafından bunlar bir deftere kaydedilmiş ve elden ele dolaşır olmuş. Nihayet bir gün, Molla Kasım'ın eline de tutuşturulmuş. Bizimki "Şiir okumak için öyle her mekân ve zaman uygun değildir. Elbet ki dem gerek hemdem gerek," diyerek torbasını bıldırcından, patlıcandan; helvadan, peynirden; armuttan, peksimetten bilumum azıkla doldurmuş, Yunus Divam'm da pekmez dolu kabakçenin altına sıkıştırıp bir ırmak kenarına postu sermiş. Azıklarını pişirmek için bir ateş yakıp, çimenlerin üzerine sırt üstü yayılmış. Bir yanda alevlerin çıtırtısı, diğer yanda ırmağın şırıltısı... "Tamam", demiş, "işte şimdi şiir okunacak vakittir."


Bir tane okumuş, dudak bükmüş; "Vaiz misin mübarek!" demiş, hemen yırtıp atmış suya. Başka bir tane okumuş, burun kıvırmış, "Fazla doğrucu bu dâhi!" deyu atmış onu da ateşe. Gel keyfim gel! Bir suya; bir ateşe derken iki bin sayfa eriyip gitmiş elinde. İşte tam o sırada, birden gözleri fal taşı gibi açılıvermiş. Meğer Yunus, onun adına da bir beyit yazmışmış. Şöyle:

Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme Seni sıygaya çeker bir Molla Kasım gelir

Molla bunu okuyunca tevbe etmiş, kendisinin cahilliği kadar Yunus'un ermişliğini de bihakkın anlamış ama olan da Yu-nus'un iki bin şiirine olmuş. Mamafih, Yunus'un o iki bin şiiri yine de boşa gitmemiş; binini sularda balıklar, binini de gökte melekler, okur dururlarmış.

.

19 Aralık 2013 Perşembe

RAF 1


UZUN BİR ARADAN SONRA....
NİHAYET KİTAPLARI YAZMAYA BAŞLAYABİLDİM

İŞTE BİRİNCİ RAFTAKİ   18 KİTAP;
  1. MARİFETNAME
  2. TERCÜMEİ DÜRER
  3. ŞİFA ŞERHİ
  4. TAHTAVİ CİLTLERİ  6CİLT
  5. HAYATÜL HAYVANÜL KÜBRA 2 CİLT
  6. NÜZHETÜL MECALİS
  7. HAŞİYEİ REDDÜL MUHTAR
  8. CELALEYN TEFSİRİ
  9. HAZİN TEFSİRİ

İNŞAALLAHÜRRAHMAN BUNLARLA ALAKALI GENİŞ MALUMATLAR İLERLEYEN ZAMANLARDA VERİLECEKTİR.
SELAM VE DUA İLE....

13 Aralık 2013 Cuma

KÜTÜPHANEM

İŞTE KÜTÜPHANEMİN BİR KISMI...


BU KÜTÜPHANE 10 YILIN ÜRÜNÜ 
BANA BU KONUDA DESTEK OLAN TÜM DOSTLARIMA ARKADAŞLARIMA VE TALEBELERİME TEŞEKKÜRÜ BORÇ BİLİRİM

DOSTLARA TEŞEKKÜR EDERKEN ASIL DOSTUN KENDİSİ OLAN KİTAPLARA DA SAYGILARIMI ARZ EDERİM..
(HEPİNİZİN TOZUNU ALACAĞIM :) )

3 Aralık 2013 Salı

HER KİTAP BİR YOLCULUKTUR

Her kitap bir yolculuktur, kişinin içine doğru, kendine doğru yol aldığı....
O yüzden okuyanların başladığı noktayla ulaştığı nokta hiçbir zaman aynı olmamıştır.Hep bir şeyleri değiştirmiştir insanda.
Bu sebeptendir ki çok severim kitapları....düşünsene devamlı bir yolculuktasın